Öve Öve Bitiremediğim İki Roman- BCP/Mart

 Herkese merhaba! Bu ayın BCP konusu, Dünya Kadınlar Günü.


Genel olarak baktığımız zaman erkekler günü diye bir gün olduğunu görmüyoruz, değil mi? Her günü anlayışlı, saygı dolu geçirmek yerine yalnızca bir günü kadınlara adayıp onları yüceltmek, 9 Mart'ta kötülüklere devam etmek çok mu insanca? Bu sebeple 8 Mart'ı özel bir gün olarak kutlamayı tercih etmiyorum. Çünkü her gün haberlerde kadın cinayetlerini görüp, serbest bırakılan yaratıkların pişkinliklerini izliyoruz. Her gün iş yerlerinde küçük görülen, hafife alınan kadınları duyuyor, karşı cins yetmiyormuş gibi hemcinslerimiz tarafından bile linç ediliyoruz. 


Dünya öyle bir noktaya geldi ki... Kendimden örnek verecek olursam sürekli sosyal medyada ve reklamlarda dolanan 'kadın bunu yapmalı, kadın böyle olmalı' gibi tutumlar yüzünden kendimi eksik hissetmeye başladığımı söyleyebilirim. Bazı durumları belirtmeye çalışırken iletilmek istenen mesaj gönderilmesi gereken kişilerden çok diğer kesimi etkileyebiliyor. Zamanla fark ettim ki kadının yapabileceğini söyledikleri çoğu şeyi yapamıyorum, bende o yeterlilik alanı mevcut değil ama bir yanım sinsice zihnimi ele geçirip "Neden yapamıyorsun? Yapmalısın, böyle olmalısın," diyerek ruhuma baskı kuruyor. 

İnsan özgürlük haklarını bu yargıların ışığında kaybediyor, kendinden uzaklaşıyor. Zira toplumumuz artık sırf kendini kanıtlamak için benliğinden uzaklaşan insanlarla dolu. Kimse kendisi gibi davranmıyor. "Bak reklamda böyle diyor, o zaman inandığım değerlerden uzaklaşmalı ve kendim gibi olmamalıyım..." Bu ne kadar doğru? 

Hani özgürdük, hani kararlarımızı kendimiz verebilir istediğimizi yapabilirdik? O zaman ben neden yapamadıklarım yüzünden yargılanıyor, devamlı linç ediliyorum? Doğan Cüceloğlu Evlenmeden Önce kitabında şu güzel cümleyi kuruyor: "İnsan insanın kurdu değil umudu olmalıdır." Biz birbirimize sataşmaya, eleştirip yerin dibine sokmaya öyle alışmışız ki umuda yerimiz kalmamış. Bence azıcık durulmalı ve özümüze dönmeliyiz. İnsan inandığı değerlerle tamamlanır, başkası gibi olmaya çalışıp kendimizi kıyasladıkça yok olacağız... 

Şimdi sizlere çok sevdiğim ve devamlı altını çizdiğim yerlere dönüp durduğum kitaplardan bahsedeceğim:)

1. Aşk ve Gurur - Jane Austen 

En en en sevdiklerimden olan Aşk ve Gurur orijinal haliyle Gurur ve Önyargı birçok noktasıyla ele alınabilecek, çoğu insan ilişkisini kapsayan 'önyargı' kavramını gurur ile birleştirerek gururun çoğu zaman bizi kahra sürükleyeceğini, önyargıların ise insanlardan uzaklaştıracağını öyle güzel ve nahif bir dille anlatıyor ki hayran olmamak elde değil. Jane Austen dönemin içinde parlayıp yazılarıyla sesini duyuran, döneme eleştirisini ince ince işlediği satırlarla belirten bir yazar. Onu bu kadar sevmemin nedeni bu özellikleri ve oluşturduğu karakterleridir. 

Elizabeth ve Bay Darcy çok güzel mesajlar veren bir çiftti. Peki sizce, hangisi gururu, hangisi önyargıyı temsil etmekte? 

Ayrıntılı incelemeyi sonraki yazılara bırakıp sevdiğim alıntıları paylaşarak diğer kitaba geçeceğim. 

"Bu kusurların arasında kibir ve gurur da vardır, sanırım." 

"Evet, kibir gerçekten bir kusurdur. Ama gurur... Kişi gerçekten zekiyse, gurunu her zaman iyiye kullanabilir." 

*
"Çoğu zaman bizi aldatan gururumuzdan başka bir şey değil."

"Boşuna mücadele ettim. Faydası yok. Duygularım baskı tanımıyor. Size ne kadar hayran olduğumu, sizi ne kadar sevdiğimi söylememe izin verin..." 




2. Uğultulu Tepeler / Emily Bronte

Sevgili yoldaşlarım, ben bu romanın üzerine oturup saatlerce konuşabilir ve kimin gerçek suçlu olduğunu tartışabilirim! Romanın içerisine öyle bir hikaye yerleştirilmiş ki asla birini suçlayamıyor ve yine asla birini aklayamıyorsunuz. Yapabildiğiniz tek şey sayfaları değiştirirken hipnoz olmak! 

Üstelik bu roman yazarın ilk ve tek eseri. Dönemin şartları yüzünden kendi ismiyle yayınlayamadığı kitabı erkek adıyla bastırıyor ve sonrasında adını kitabın kapağına yazdırıyor. Bunu yazdıktan sonra da hastalanıp geride sadece bu güzel eseri bırakarak vefat ediyor. 

Sevgi, kin, nefret, intikam, tutku gibi güçlü duygularla örülü en doğru tanımıyla tuhaf bir gençlik öyküsü. 

"Bir zamanlar fakir ama gururlu bir Heatcliff vardı," dercesine zenginleşerek geri dönen ve eskiden çalıştığı evi satın alan kötülüğü intikamla birleştiren esas adamımız. 
Evin besleme fakir oğlanına aşık olduğunu kabullenemeyip zengin bir bey ile evlenen şımarık ve düşüncesiz esas kızımız Catherine... 
Karısı ne yaparsa yapsın ondan nefret edemeyen, saflığıyla romanın en iyi kahramanı olduğunu düşündüren ama saflığın fazlasının da zararlı olduğunu kanıtlayan Edgar Linton... 
Her şeyi görüp bizlere anlatma görevinde olan evin emektar hizmetlisi Nelly... 

Kitabın arkasına iliştirdiğim taze yorumum ise şu: 
"Okuduğum en ilginç kitap olduğuna eminim. Karakter tahlilleri özellikle çıkartılmalı. İki deli, aklı başında olmayan, insanın delicesine hissettikleri aşk şiddete, intikama, kin ve nefrete dönüşüyor. Tek onları değil, çevrelerindeki herkesi etkiliyor. Hikayenin esas kötüsü her sayfada değişse de kötü olmayan tek kişi var ki o da şüphesiz Edgar Linton'dur. Bir suçu varsa o da Catherine 'e karşı hep boyun eğmesidir. Kötü bir aşk hikayesi nasıl bu kadar güzel ve akıcı anlatılmış gerçekten inanamıyorum. İlk başta romantik ve imkansız bir aşk hikayesi okuyacağımı zannetsem de sayfalar ilerledikçe ve karakterleri tanıdıkça yanıldığımı fark ettim. Hikayeyi özetleyeceksem ancak şöyle özetleyebilirim: 

İntikam, aşk ve bolca delilik!" 

"... Onu yakışıklı falan diye sevmiyorum Nelly; benden daha çok bana benziyor da, onun için seviyorum. Ruhlarımız her neden yoğrulmuşsa ikimizinki de aynı." 

*

"Ölümden kurtardığın bu şey, bütün bu emeklerine karşın, ilerde senin için yalnızca üzüntü olacak." 

*

"Benim sarayımı yıkıp yerle bir ettikten sonra şimdi de onun yerine bir baraka kurmaya ve bunu, bana bir yuva diye vererek iç rahatlığıyla bu el açıklığına hayran olmaya kalkma." 

Altını çizdiğim bütün alıntıları yazmaya kalksam sayfalar tutar, o yüzden şimdilik bu kadarla bırakıp sizleri bu iki güzel romanla tanışmaya davet ediyorum. 






Siz bu iki kitaptan hangilerini okudunuz? Düşünceleriniz neler? Yorumlarda belirtmeyi unutmayın lütfen. Ayrıca bu ayın konusuna binaen: 

Kadının 21. yy da toplumdaki konumu hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Yorumlar

  1. İkisi de elimde var ama henüz okumadım. Yorumun çok hoşuma gitti. Belki önümüzdeki aylarda okuyabilirim. Yazdıklarına katılmamak mümkün değil. Popüler kültür dayatması başlı başına büyük bir baskı bırakıyor insanın üzerinde. Medya sürekli bize eksik olduğumuzu ve bazı şeylere (eşyalara, tarzlara) sahip olduğumuz vakit kendimizi tam hissedeceğimiz fikrini pompalıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım en yakın zamanda okursun, beğeneceğine eminim:)

      Sil
  2. Ben klasikleri okumaya Jane Austen ile başladım ve gerçekten bahsettiğiniz kadar hoş bir hikayesi var. Kitap her ne kadar ilk 100 sayfada okuru kendine çekemese de gerçek klasik okurları vazgeçmeden okumaya devam ettiğinde bir kitaptan alabileceği maksimum hazzı alabilir. Benim bu kitapta en etkilendiğim söz "benim açımdan sadece bir hayal hatası oldu, ve kendimden başka kimseye zarar vermedi." Kısmıdır. Her ikisinin de aşkı her ikisinin de önyargısını yerle yeksan etti. Nasıl da mutluyum onca yıldır her şeyin altında bir iyilik aradığım için bilemezsin sevgili blogger. Gerçekten mükemmel bir anlatım olmuş. Sadece kitap hakkında değil yazınızın başında da belirttiğiniz kadın cinayetleri ve toplumsal kadın sorunlarımız konusunda da haddinden fazlaca haklısınız efendim. 3 günde 8 kadın öldü ve bunlar sadece bildiklerimiz. Medyayı takip ederken kahroluyoruz. Buna rağmen hâlâ bir kaç tip çıkıp kadınlara nasıl erkeklerle beraber olmaları gerektiğinin dersini veriyor bir de üstüne kadınların nasıl kadın olması gerektiğini anlatıyor. Gel de çıldırma, gel de kafayı sıyırma!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aşk ve Gurura dair sevdiğim bir sürü alıntı var yazdığında en sevdiklerimin arasında. Aynı şeyleri düşünmemiz, aynı şeyleri sevmemiz çok güzel. Hiç görmeden birbirimizi sevdiklerimizle gönül bağı kuruyoruz bu grubu bu yüzden çok seviyorum:)

      Sil
  3. İki kitabı da çok severim emeğine sağlık :)

    YanıtlaSil
  4. Kalemine sağlık öreeetmenim. 🥰Kanayan yaramızı öyle nazik okşamışsın ki insan okurken bir yandan acıyı hissedip bir yandan da aydınlanıveriyor🖋️🙏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel düşüncelerin için çooook teşekkür ederim ne mutlu yazdıklarımla insanlara bir şey hissettirebilmeme böyle yorumları gördükçe çok mutlu oluyorum çok 🥰

      Sil
  5. 2. kitabı merak etmedim değil böyle bir şeyler okumak istersem elim gider muhtemelen.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şiddetle önerdiğim bir klasik kendisi. Sıradanın dışında ama bir o kadar içinde herkesin yolu bir gün Uğultulu Tepeler'e düşmeli:)

      Sil
  6. Ellerine sağlık güzel tanıtımlar olmuş. Yıllar önce okumuştum kitapları.
    Küçük bir önerim var, alıntıları biraz daha büyük tutarsan okuma konusunda daha rahat oluruz. O kısımları hiç okuyamadım ben :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uyarını dikkate alacağım blogun düzenini değiştirince sanırım fazla küçük kaçtı şu an düzenledim ama oldu mu emin değilim:)

      Sil
  7. Bu aralar pek kitap okuyamıyorum ama ikisini de not aldım öyle güzel anlatmışsınız ki mutlaka okumalıyım dedim :) Emeğinize, kaleminize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne demek umarım en kısa zamanda okur ve çok seversin:)

      Sil
  8. Uzun zaman önce klasiklerden uzaklaşmıştım ama şu aralar yavaşça geri dönmek üzereyim. İkisini de yeniden okumayı planlıyorum, teşekkürler ^^

    YanıtlaSil
  9. Aşk ve Gurur ikizimle en sevdiğimiz film, şimdi sorduğun soru üzerine konuşuyorduk, hangisi gururlu, hangisi önyargılı diye. Sonuç beni tatmin etti, ikizim bence ikisinden de hem gurur hem önyargı vardı dedi. Bence haklı. :D Uğultulu Tepeleri okuyup sevmediğimi söylesem. Karakterlere sinir olduğumdan olabilir ama beni alıp götürmedi, içime kararttı resmen, sevmiyorum böyle kitapları. :D Emeğine sağlık, Gurur ve Önyargı'yı okuyalı yıllar oldu, bir daha okumayı düşünüyorum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uğultulu Tepeleri kimse söylesem aynı tepkiyi alıyorum neredeyse, ben ağır dramı sevdiğim için çok sevdim sanırım:) Aşk ve Gurur konusunda haklısın bence bende okurken ikizinle aynı şekilde düşündüm en azından sonu tatlıya bağlandı 🥰

      Sil
  10. Gurur ve Önyargı'yı ben de bitiremiyorum, favorilerimden :)) Uğultulu Tepeler'iyse çok önceden okumuştum sadece karanlık havasına dair bir şeyler hatırlıyorum ama tekrar okumayı ve olanı biteni hatırlamayı çok istiyorum. Sevme ihtimalim yüksek :) Eline sağlık ^^

    YanıtlaSil
  11. süper iki kitap evet yaaa :) austen en sevdiğim bikaç yazardan biri, bronte lerin de her yazdığını seviyorum, ayrıca hepsinin filmlerini dizilerini de çok severim. bunların yanında bir de anna kareninaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anna Karenina'yı okumadım ama sanırım filmine bakmıştım değişik bir uyarlama olmuştu belki de ilk kitabını okumalıydım:)

      Sil
  12. Girişte söylediklerinde çok haklısın kadın şöyle olmalı böyle olmalı diye kafalarındaki kalıplara sokmaya çalışmaları çok yorucu üstelik bunu kadınlar da birbirine yapıyor bu daha delice.
    Gurur ve Önyargının uyarlamaları da gerçekten çok etkileyici oluyor şiir gibi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle en azından kadınların birbirine destek olmasını istiyor insan:) Aşk ve Gurur'un nerdeyse tüm uyarlamalarını izledim hepsi birbirinden farklı ve güzeldi:)

      Sil
  13. İkisini de okudum Aşk ve Gurur'u daha çok sevdim. Daha akıcı ve akılda kalıcıydı. Ayrıca kadını kalıba sokma konusunda çok haklısın, ellerine sağlık güzel bir yazı olmuş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim aynı fikirde olmak ne güzel:)

      Sil
  14. Blogunuzu takipteyim bloguma beklerim. Renkli bir blogunuz var. Reklama tıklarsanız blogumda sevinirim.

    YanıtlaSil
  15. İkisini de henüz okumadım ama Aşk ve Gurur'un filmini izlemiştim. :)
    Yorumların için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  16. Bende Aşk ve Gururu yeni satın aldım ama daha başlayamadım. Bu arada blogunuz çok hoş. Bneim bloguma da beklerim.
    Duygublog16.blogspot.com

    YanıtlaSil
  17. Aşk ve Gurur'u çok severim. Başta kitabı olmak üzere filmi ve dizisini de. Uğultulu Tepeler'i okuyalı on beş sene olmuştur. Maalesef hiç hatırlamıyorum. Okuduğum zaman çok sevmemiştim ama kitabın hayranı çok. Belki ilerleyen zamanlarda tekrar okurum, o zaman fikrim değişebilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anlatım dili farklı ve biraz karışık olduğu için çoğu kişi önyargılı yaklaşıyor ve sevmiyor:)

      Sil
  18. 'Ah, Heathcliff üzümlü kekim yüreğimizi söktün!' Kitabı okuduğunuzda yüksek olasılıkla bu cümleyi kuracaksınız.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BCP-Temmuz/ Her Öğretmenin İzlemesi Gereken 2 Hint Filmi

Charles Dickens / İki Şehrin Hikayesi - Kitap yorumu