Charles Dickens / İki Şehrin Hikayesi - Kitap yorumu

 

Merhaba dostlar! Kitap incelemesi + yorumuyla geldim! Merak edenleri aşağı alalım lütfen! 


Bir kitabı anlamak için önce yazarını tanımak gerekir. 

Peki kim bu Charles Dickens? 

Memur bir babanın oğlu olarak 1812 yılında doğan Dickens'ın ilk yılları refah içinde geçse de babasının borçları yüzünden hapse girmesiyle sefaletle tanışır. Henüz 11 yaşında iken bir boya fabrikasında çalışmak zorunda kalır ve 15 yaşındayken bir avukatın yanına giren genç Dickens, öğrenmeye meraklı olduğu için boş zamanlarında stenografi öğrenir. 1835 yılında Morning Chronicle gazetesine stenograf olarak girer ve 1835’te “Boz” takma adıyla "Boz’un Karalamaları" başlığında notlar yayımlamaya başlar.

1837'de ise esas onu ünlendirecek olan "Bay Pikvik'in Serüvenleri" adlı kitabını yayımlar. Aynı yıl içinde Catherine Hogarth ile evlenir. 1840 yılında ölen baldızı Mary’e ithaf ettiği "Antikacı Dükkânı" romanı yayımlanır.

1840'ta Amerika’ya gidip büyük bir coşkuyla karşılanır, ama Genel Okur İçin Amerika Notları kendisini o kadar içtenlikle ağırlamış olanlarda şiddetli tepkilere yol açıverir. 1843 ile 1846 arasında bol bol seyahat eden Dickens, bu seyahatlerde dönemin ünlü yazarlarıyla tanışma fırsatı bulur. Bu dönemde yine Daily News gazetesini ve Household Words dergisini çıkartır.

1858 yılında karısından ayrılan Dickens, bu dönemden itibaren yine sık sık seyahate çıkıp konferanslar verir ama sonunda çok yorulur ve Gadshill’deki evinde istirahate çekilmek zorunda kalır. 

Dickens 1870'te şöhretinin zirvesindeyken ölmüştür. Mezarı Londra'daki Westminster Kilisesi'nde bulunmaktadır.

-Yazarımızı tanıdığımıza göre kitap incelemesine geçebiliriz.-


İki Şehrin Hikayesi


Kitabın Sayfa Sayısı: 464

Yayınevi: Can Yayınları - (Klasiklerin çevirisi konusunda Can Yayınları oldukça iyi.)

Basım Yılı: 1859

Konu: Fransız Devrimi esnasında ve öncesinde Paris ve Londra'da geçen olaylardır. İsyanın görünmeyen diğer bir yüzünü, isyancı halkın nefreti ve kininin vardığı noktaları ortaya koymaktadır. “Yazar, Fransız İhtilali'nde, ortalığı kan gölüne çeviren monarşi kurallarını ve kin dolu halkın nefretinin nerelere ulaştığını ve acımasız insan selinin işi nerelere kadar vardırabileceğini aktarmaya çalışır. Yazar,  “Fransız İhtilalinde suçsuz yere öldürülen binlerce insanın acısını İngiliz halkına anlatmayı amaçlamıştır.”

Ana fikir: Refah dolu bir yaşam kanlı bir yoldan geçer.

Kitaptaki Karakterler: Kitap hakkında spoiler içerebilir aman dikkat! 


Dr. Alexandre Manette:  Toplumda itibar gören, değer verilen, zeki, anlayışlı, olgun eskiden çok başarılı, bir doktordur. Yıllar önce üzerine atılan haksız bir suç yüzünden hapishaneye düşerek eşini ve küçük kızını geride bırakmıştır. Hapishane yılları ayakkabı yaparak geçmiş, penceresi olmayan bir hücrede tek başına tabiri caizse aklını kaçırmıştır. Hapishaneden çıktıktan sonra meyhane sahibi Defarge ona bir oda verir ve orada kalır. Yıllar sonra Tellson bankasında çalışan iş adamı Lorry sayesinde hayattaki tek akrabası olan kızına kavuşur ancak psikolojisi yerinde değildir. Yaşadığı travmalar zihnine ağır bir darbe etkisi bırakmıştır. Aradan geçen zamana rağmen korkuları hala hissedilir düzeydedir ve geç kavuştuğu kızı için her şeyi yapabilir, her şeyi! 

💫

Lucie Manette: Dr. Alexandre Manette'in kızıdır. Yıllarca babasının öldüğünü düşünerek hem öksüz hem yetim olarak yaşamıştır. Yirmi sene sonra aldığı bir haberle Mr. Lorry ile tanışır ve onunla birlikte Paris’e giderek babasını o karanlığın içinden kurtarır. Sarışın ve güzel, varlıklı, terbiyeli, nazik bir hanım olan Lucie geç kavuştuğu babasına düşkün bir karakter. Kendini tam anlamıyla babasına adamış, sevdikleri için bütün fedakârlıkları göze alabilir.

Charles Darnay: Aristokrat bir aileye mensup olan Charles, Fransa’daki unvanlarını bırakıp Londra’ya kaçar. Ailesine rağmen düşkün ve yoksulların hakkını arayan, yardım eden bir insandır ancak Devrim sonrasında kimse ona inanmaz. Londra’da mahkemeye çıkartıldığında onun için şahitlik yapan Lucie ve Doktor Manette ile yakınlaşır. Devamlı evlerine gider, muhabbet ederler. Bir süre sonra Lucie’ye âşık olur ve babasından izin alarak evlenmek ister. Doktor Manette Charles’ın geçmişini öğrendiğinde tedirgin olur ancak kızının mutluluğu için sesini çıkarmaz, onları koruyacağını söyler. On yıl sonra Paris’ten aldığı bir mektup bütün yaşantısını değiştirir ve kaçtığı topraklara geri döner. Ancak bu esnada başlayan Fransız İhtilali, aristokrat bir aileye sahip olduğu gerçeğiyle birlikte ölüme mahkûm edilmesine sebep olur. Hiçbir şekilde aristokratların yanında yer aksine onlardan kaçan bu masum adamın infazı kararı Fransız ihtilalinin düştüğü yanlışlıkları vurgulamaktadır.

🌜

Jarvis Lorry: Tellson bankasında çalışan bir iş adamıdır. Alexandre Manette'in en yakın dostlarından ve kızının koruyucularından bir iş adamıdır. İş adamı olarak başlayan yolculuğu zamanla dostları için her şeyi yapan, mücadele eden bir adam olmasıyla sonuçlanır. Yalnızca iş, mantığı zamanla, sizin için her şeyi yaparım, mantığına evrilir ve kendini bir iş makinesi olarak tanıtan bu adamın zamanla ‘insan’ oluşuna tanıklık ederiz.

Sydney Carton: Avukat Sydney Carton,  karakter olarak karanlık ve dağınıktır. Kendini hiçbir yere ait hissetmez, insanlarla konuşurken devamlı kaba ve küstahtır, insanların onu sevmesine izin vermez. Ancak kader bu ya Darnay’ın eşi Lucie'ye âşıktır. Charles’ın aklanmasına yardımcı olmuş, o günden itibaren Manette malikânesine gidip onlarla oturuyordur çünkü kimseyi istemeyen ruhu bir şekilde onların yanına mutlu ve huzurlu oluyordur. Tabii ki bunu onlara belli etmez, aynı şekilde davranmaya devam eder.  Kötü karakterli, ruhu kaybolmuş, karanlık ve mutsuz bir kişi olarak karşımıza çıksa da bence kitabın en harika karakteridir. Fiziki bakımdan, Charles Darnay'a çok benzemektedir.

🔅

Madam DefargeAristokratlardan intikam almak isterken gittikçe acımasızlaşan ve kötülerin yanında masumlarında haksız yere cezalandırılmasına yol açan bir kadındır. İhtilalcilerin en önde gelenlerinden kadınların yöneticisi konumundadır. Halka yapılan haksızlıkları, elinden bırakmadığı örgüsüyle yıllarca durmadan örer ve gün gelip ihtilal kapıya dayandığında bu isimleri sırayla teslim eder. İsim listesinde Charles Darnay gibi onlarca masum insan vardır ama intikam gözünü bürüdüğünden bu masumiyetleri görmez. İstediği tek şey kan akıtmaktır!

🌕

Ernest Defarge: Madam Defarge'nin kocasıdır. Eşi gibi katı yürekli, intikamla dolu ihtilalin önde gelenlerinden birisidir ancak Doktor Manette ve kızının iyiliğini ister. Karısının durması gerektiği noktayı bilmediğinin farkındadır, uyarmaya çalışır ama başarılı olamaz.  Meyhanesi ihtilalcilerin buluşma yeridir ve ihtilale katılanlara Jacques adını verir.

🏴

Bayan ProssLucie'nin fedakâr, iyi hizmetçisidir. Başlarda yalnızca hizmetçi rolüyle ve Lucie’yi çok sevmesiyle anlatılır ancak sonlara doğru belki de hepsinin hayatını kurtaran bir hamleyle okuyanları şaşırtır.

👿

Jerry Cruncher: Tellson bankasında çalışan bir adam. Ailesine kötü davranır, dindar karısını devamlı döver ve çocuğuna kötü örnek olur. Para kazanmak için mezar bile soyar. Lakin Charles Darnay’ın kurtulmasına yardımcı olmak için elinden geleni yapar ve bu sayede okurun gözünde ‘iyi adammış’ izlenimi bırakır.

***

Mekân: Londra ve Paris

Zaman: Fransız İhtilali öncesi ve sonrası.

Olayı anlatan kişi: 3. Tekil Şahıs / Yazar Anlatımcı

Dil ve üslup: Romanın dili sade ve akıcı; üslubu hüzünlü, karamsar ve melankoliktir. 


Alıntılar: 


  • "Onca kalabalığa rağmen, bu nasıl bir yalnızlık!"

  • Zaten sevgi her zaman nefretten üstün değil miydi?

  • “Her insanın bir başkası için sonsuz bir muamma oluşu, üzerinde düşünülmesi gereken muazzam bir hakikattir.”

  • "İyi bir şeye sahip olup onu yitirmek mi yoksa ona hiç sahip olmamak mı daha iyi?"

  • Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana...

  • “Eğer dünyada aşk denen bir duygu varsa o da benim ona karşı duyduğum histir.”

  • Şu bir gerçek ki her insan diğerleri için derin bir sır ve gizemdir.

  • "Unutma ki biz mutluluğumuzdan güç alıyoruz, o ise çektiği acıyla iyice güçsüzleşiyor!"

Yorumum


Kitap aşk, heyecan, dram, sefalet, açlık, gizem, korku ve savaş sahneleri ile dolu. Yazar her şeyden birer parça alıp birleştirmiş ve önümüze okuması lezzetli bir ürün sunmuş.

Fransız İhtilali ve öncesini konu alan kitapta kurgu sadece savaşa neden olan soylular sınıfı üzerine değil, toplumun her kesiminden insanlar üzerine yapılıyor. Savaşa yine her zamanki gibi zenginler neden oluyor ancak savaşmaktan yorulmuş ve dayanmanın son noktasına gelmiş olan halk intikam çanlarını çala çala aristokratların üzerine yürüyor. Dengeler devamlı alt üst olurken yalnızca zenginlerin açısından değil, açlıktan ot ve çimen yiyen sefillerin, dini değerlerden nefret ettiği gibi başkalarının da dini yaşamasına engel olmaya çalışanların… Kendisi ve ailesine dua etmesinden dolayı kocasından dayak yiyenlerin, dedikodu meraklılarının, kana susamış savaşçıların ve kafa koparan masum görünümlü insanların dünyasına da tanık oluyoruz. Aynı şekilde bozulmuş adalet yapısı; haksızlığa uğramış, nedenini bile bilmeden yıllarca hapis yatmış insanlar ve haksız yargılar ile idam edilen veya idamın eşiğine sürüklenen masumlar...

Fransız İhtilali yoksul halkı düşündüğümüzde iyi bir devrim niteliğinde görülür ancak diğer taraftan baktığımızda bambaşka bir hikâyeyle karşılaşıyoruz ve Dickens, kitabında bunun gibi tüm olumsuzluklara değiniyor.

Dickens, kitabı 1859 yılında gazetelerde tefrika etmek amacı ile yazmış ve birçok tarihsel iz taşıyan kitabımız 200 milyonun üzerinde satışı yapılarak "Tüm zamanların en fazla satılan, en meşhur kitabı" unvanını kazanmış. Kitabın ismini belirleyen "iki şehir" de Paris ve Londra şehirleri. Fransız bir aristokrat ve İngiliz bir avukatın yolları bir aşk dolayısıyla kesişiyor karakterler bu şehirlerin arasında geçiş yapmış kişilerden oluşuyor. Kimisi Londra'dan Paris'e, kimisi de Paris'ten Londra'ya geçiyor...


İki şehrin zıtlığını kanıtlarcasına, “Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi…” gibi tezatlar içeren cümlelerden oluşturulmuş bir paragraf ile başlıyor kitap. Bu tezatlar savaşa neden olan kesimin hangi kesim olduğunu az çok belli ediyor. Zenginlerin halkı sefalete sürüklemesi Fransız Devrimi'nin patlak vermesine neden oluyor. Halk bunca yıllık açlığa, sefalete ve ezilmeye daha fazla tahammül edemeyip önüne geleni asıp kesiyor.

Halk, kendi göbek bağını kendisi kesiyor kısacası. İhtilal sonuçları irdelendiğinde dünya çapında birçok farklılığın ortaya çıktığı da görülmekte. Yeni Çağ'ı kapatıp, Yakın Çağ'ı başlatan bu ihtilal köleliği ve sınıflı toplum yapısını yok ediyor. Tüm insanların hukuksal eşitliğini sağlıyor. Milliyetçilik akımının ortaya çıkmasına neden olan devrim ayrıca insan haklarına verilen değerin artmasına ve bazı gelişmelerin yaşanmasına neden oluyor. Binlerce yıllık monarşinin bir anda yıkılıp yerine herkesin eşit olduğu demokratik cumhuriyet inancı getiriliyor ancak adaleti önce içinde aramalı insan, sonrası zaten bir şekilde gelir.

Bunca açlık, sefalet ve savaş sahnelerinin yanında, insanın içini ısıtan aşk sahneleri kitabı daha da güzel kılıyor.

Bütün aşk mevzuları aslında bir kişinin etrafında gelişiyor. Doktor Manette’in güzel kızı Lucie... Önce Charles atıyor adımı ve kızın babasından evlenmelerine izin vermesini istiyor. Ardından Sydney Carton direk Lucie’nin karşısına çıkarak ona olan hislerini anlatıyor. Sydney hissettiği aşka rağmen içindeki karanlığa hapsettiği ruhuyla değişmekten çok korkuyor ve uzak kalmayı önden seçerek Lucie’ye karşılık beklemediğini, sessizce sevmeye devam edeceğini söyleyerek arkadaş olarak kalmaya devam etmek istiyor.  Yani bir nevi ‘kalbime gömerim o zaman’ melodisi yankılanıyor kulaklarda. Ah Sydney ah…


Savaş sahneleri o kadar gerçekçi ki ihtilalin ateşi ile yanan insanları çok iyi hissediliyor. İntikam arayışı içinde olan, kan isteyen insanlar bize adeta savaşı yaşatıyor. Kırmalı, dökmeli, kesmeli, parçalamalı; kan dolu sahneler... Kadınlı, erkekli; gözlerini kan bürümüş insanlar sefaletlerine dur demek için adeta kan emici yaratıklara dönüşüyorlar. Ne açlık, ne de susuzluk durdurabiliyor onları... Bir ara kitaptan yüzüme kan fışkırdığını zannetmiş bile olabilirim, o derece gerçekçi bir anlatım kullanılmıştı.

Halk, sefaletlerine neden olan kişilerin vücutlarını "milli ustura" diye adlandırdıkları giyotin ile parçalıyor ve kellelerini mızrakların ucuna asıyor. Cumhuriyet destekçisi olmayanlar mahkemelerde hızlı bir şekilde, yeterli kanıta bile sahip olunmadan idama mahkûm ediliyor ve parçalara ayrılıyor. Kısacası savaşlar ve ölümler çok gerçekçiydi.


Kitapta iyiler çok iyi, kötüler de çok kötüydü. Herkes uçlarda yaşıyordu adeta. Benim en çok etkilendiğim karakter Sydney Carton oldu. Bu adam gerçek bir âşık, gerçek bir vefalı dost ve gerçek bir karizmaydı. Unutamayacağım roman karakterlerinden biri oldu. Carton kitaba muhteşem bir son hazırlıyor gerçekten. Kitabın son sayfaları etkileyiciydi.

Kitabın ilk sayfaları hatta ilk bölümün sonuna kadar biraz ağır ilerlediği için biraz sıkıcı. Yer yer sıkıcı olmasının sebebi, ayrıntılara fazla girilmesi ve karakter sayısının fazla olmasıydı. Yazar her sayfada farklı olaylara götürebiliyor ve yazılmış her karakterin hikâyedeki yeri önemli. Bu da okuyucularda odaklanma sorunu yaratabilir ki ben de yer yer odaklanma sorunu yaşadım.

Kitabın, "Dünyanın en meşhur kitabı, en çok satılan kitabı" olarak anılması Fransız İhtilaline farklı bir açıdan bakılmış olması olabilir. Onun dışında kurgu düzeni, karakter mekanizması ve olayların akışı bence kitabın bu kadar okunasının nedenini açıklıyor.
Kitap büyük bir edebi deha ile yazılmış, bu sebeple çok iyi bir kitap olduğunu düşünüyorum.



İşte böyle sevgili dostlar. İki Şehrin Hikayesi benim için uzun soluklu ama güzel bir macera oldu. 


İyi okumalar dilerim, kitapla kalın💕💁






Yorumlar

  1. dünya üzerinde ingilizce dilinde en çok satılan ve okunan roman buuu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet gerçekten öyle ve okudukça anlıyorsun neden bu kadar satıldığını

      Sil
  2. Okumayı çok istiyorum fakat dili ağır gelir diye de çekinmiyor değilim açıkçası... Emeğinize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dili başta çok ağır geliyor ama daha sonra açılıyorsun ve sürüklüyor kesinlikle tavsiye ederim:))

      Sil
  3. Giriş paragrafını kitabı okumadan bile biliyordum :) Kitap çok iyi gerçekten. Etkileyici bir girişe, içeriğe ve sona sahip. Neden bu kadar okunduğunu anlamak zor değil. Ayrıca Sydney Carton bence de harika bir karakterdi, yeri ayrıdır bende :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sdney aşkımdır:) Kesinlikle mükemmel bir karakter:)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

BCP-Temmuz/ Her Öğretmenin İzlemesi Gereken 2 Hint Filmi

Öve Öve Bitiremediğim İki Roman- BCP/Mart

BCP - NİSAN "ÇOCUK"